Uygulandığında bağışıklık yanıtı oluşturarak canlının enfeksiyon hastalıklarından korunmasını sağlayan aşıların, erişkinlerde de birçok enfeksiyona karşı koruyucu olduğu bilinmektedir. Bu etki hem gereksiz antibiyotik kullanımını önleyecek hem de antibiyotik direncini önlemeye katkı sağlayacaktır. Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD) Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal 24-30 Nisan Aşı Haftası sebebiyle önemli bilgiler aktardı.
Aşılar, virulansı azaltılmış ya da öldürülmüş mikroorganizmaların doğrudan kendisinden ya da belirli bölümlerinden hazırlanan süspansiyonlar olup, bağışıklık sistemini uyarmak için vücuda çeşitli yollardan (kas içi, cilt altı, ağız, vb.) uygulanmaktadır. Aşılama, bulaşıcı hastalıkları önlemede çevre sağlığı hizmetlerinden sonra, en etkili ve güvenli koruyucu sağlık hizmetidir. Aşılama hizmetleri yeni bir uygulama olmayıp, 11.yüzyılda Çin’de çiçek aşısının yapıldığı ve 18. yüzyılda da çiçek aşısının Osmanlı’dan Avrupa’ya geçtiği bilinmektedir. 19. ve 20. yüzyıl pek çok bulaşıcı hastalığa karşı yeni aşıların üretildiği ve yaygın olarak kullanılmaya başlandığı bir dönem olmuştur. Bu süreç günümüzde de tüm hızıyla sürmektedir.
Küresel düzeyde bağışıklama hizmetlerinin ilk başarısı çiçek hastalığının yeryüzünden silinmesidir. Dünya genelinde çiçek hastalığına karşı yapılan bağışıklama çalışmaları sonrasında son çiçek vakası 1977’de Somali’de görülmüş ve çiçek hastalığı aşılama ile dünyadan silinen ilk hastalık olmuştur. Bu süreç, insanlığı tehdit eden bulaşıcı hastalıklardan korunmada aşı ve bağışıklama hizmetlerini öne çıkarmıştır. Günümüzde bağışıklama hizmetleri ile çocuk felci hastalığı tamamen yok olma noktasına getirilebilmiş ve diğer aşı ile önlenebilen hastalıkların kontrolünde de önemli bir yol alınmıştır. Küresel düzeyde Genişletilmiş Bağışıklama Programı’nın (GBP) uygulanması ile her yıl 2.5 milyon 5 yaş altı çocuk ölümünün önlendiği rapor edilmektedir.
Ülkemizde bağışıklama çalışmalarının tarihçesine bakıldığında ise 1930’larda çiçek, 1937’de difteri-boğmaca, 1952’de BCG (verem), 1963’de oral çocuk felci, 1968’de difteri, boğmaca, tetanos ve 1970’de de kızamık aşılamasına başlandığı görülmektedir. Ancak bu döneme ait aşılama oranlarının yüksek olmadığı rapor edilmektedir. Günümüzde hem dünya hem de Türkiye’de çocuklara yönelik aşılama programlarında giderek artan bir başarı söz konusudur. GBP çerçevesinde aşılama oranları yüksek olan ülkelerde aşı ile önlenebilir hastalıkların görülme ve ölüm oranlarında düşme sağlanarak, bu hastalıklar bölgesel olarak yok olma noktasına getirilebilmiştir.
Erişkinlerde aşılama oranları ülkemizde istenen noktada değil
Türkiye EKMUD Erişkin Bağışıklama Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. İftihar Köksal: “Erişkinlerde aşılama oranları ülkemizde maalesef istenen noktada değildir. Geçmişten bugüne bakıldığında, bağışıklamanın gerçek anlamda faydasını görmek için aşılama yapılacak hedef nüfusta yüksek düzeye ulaşılması gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerde bile erişkinlere yapılması önerilen aşılarda kapsayıcılık hızının düşük olduğu bildirilmektedir. Bağışıklama kapsayıcılığının düşük olması enfeksiyon etkeninin popülasyonda dolaşmaya devam etmesine ve enfeksiyon görülmesine neden olmaktadır. Bu nedenle erişkinlerde de aşı ile önlenebilir hastalıklardan korunmak için aşılama kapsayıcılık hızlarının artırılmasını gerekmektedir. Buna karşın erişkinlerin bağışıklamasına bakıldığı zaman, ağırlıklı olarak riskli grupların aşılanması şeklinde yapıldığı görülmektedir” dedi.
Sadece riskli grupların aşılanmasıyla toplumsal düzeyde bir bağışıklığa ulaşılmayacağından, erişkinlerin aşı ile önlenebilir hastalıklara karşı duyarlılıkları devam edecektir diyen Prof. Dr. İftihar Köksal, bu nedenle yaşam boyu bağışıklama anlayışıyla bağışıklama programlarının tüm yaşamı kapsaması, bu hizmetin ağırlıklı olarak birinci basamak sağlık kurumları tarafından verilecek şekilde planlanması gerektiğinin altını çizdi ve ekledi: “Bununla beraber bütün yaş gruplarında yapılan aşılar için tüm sağlık kurumlarının aşı kayıtlarının birleştirildiği ortak bir veri tabanı oluşturulması ve aşılanma durumlarının izlenmesi aşılama için fırsatların kaçırılmasını önleyecektir.”
Zatürreden koruyan pnömokok aşısını olması gereken riskli gruplar
Ülkemizde 13 valanlı konjuge aşı ve 23 valanlı polisakkarit aşı olmak üzere iki tip pnömokok aşısı bulunduğunun altını çizen Prof. Dr. İftihar Köksal, aşılanmanın amacının risk gruplarında gelişmesi muhtemel pnömokok enfeksiyonlarından korumak olduğunu belirti. Prof. Dr. İftihar Köksal: “Aşılama yapılmazsa pnömoni (zatürre), otit (kulak enfeksiyonu), menenjit, bakteremi (kan dolaşımında bakterilerin varlığı) gibi ciddi seyreden ve ölüme yol açabilen pnömokokal hastalıklar gelişebilir.
Pnömokok aşısının önerildiği durumlar şöyledir;
Riskli hastalık grupları:
• Kronik akciğer hastalığı (astım dahil)
• Kronik kalp hastalığı
• Diyabet
• Kronik karaciğer hastalığı
• Bakım evinde kalan kişiler
Yüksek riskli hastalık grupları:
• Fonksiyonel veya anatomik dalak yokluğu (Örn. Orak hücreli hastalık veya splenektomi) (Eğer elektif splenektomi planlandı ise cerrahiden en az iki hafta öncesinde, acil splenektomi durumunda ise en erken iki hafta sonra aşılanmalıdır.)
• Bağışıklık sistemini baskılayan hastalıklar
- Doğuştan ya da sonradan oluşan bağışıklık sistemi yetmezlikleri ya da kazanılmış immün yetmezlikler (B ve T lenfosit eksiklikleri, kompleman eksiklikleri, fagositik fonksiyon bozuklukları, HIV enfeksiyonu)
- Kronik böbrek yetmezliği
- Nefrotik sendrom
- Lösemi, Hodgkin hastalığı, multiple myelom gibi kan hastalıkları
- Yaygın tümörler
- Uzun süreli bağışıklık sistemini baskılayıcı tedavi almak (İmmunsupresif ilaç kullanımı, radyoterapi vb.)
- Solid organ nakli
• Koklear implantlar
• Beyin-omurilik sıvısı (BOS) kaçakları
• HIV enfeksiyonu
Bu saydığımız riskli hastalık grupları, aşı poliklinikleri olan hastaneler ve aile sağlığı merkezlerinde zatürre (pnömokok) aşılarını ücretsiz şekilde yaptırabilirler” dedi.
Deprem ve pandemi gibi durumlarda bireylerin erişkin aşılarının tamamlanmış olması önemli
Prof. Dr. İftihar Köksal: “Deprem, pandemi gibi beklenmeyen durumlarda enfeksiyon riskleri artmaktadır. O nedenle erişkinlerin aşılarının tamamlanmış olması riski azaltmak bakımından çok önemlidir. Bu durumu birkaç örnekle kanıtlayabiliriz; COVID-19 pandemisinin aşı öncesi döneminde hastalık çok ağır seyretti. Yoğun bakım yatış oranları çok yüksekti, bazı hastalar maalesef yaşamını yitirdi. Oysa aşılardan sonra, aşılanan kişilerde yoğun bakım yatış oranları ve ölüm yok denecek duruma geldi. Aşılanmayan kişilerde ise hastalık hala ağır seyredebiliyor. Yine COVID-19 geçiren ileri yaştaki kişilerde ve bağışıklığı baskılanmış kişilerde zona vakalarında artış gördük. Zona aşısı ülkemizde olsaydı bu kadar çok zona vakası görmeyebilirdik. Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketi sonrasında ise o bölgedeki aşısız göçmenlerin başka illere geçmesine bağlı olarak erişkinlerde kızamık ve su çiçeği vakaları görülmeye başlandı. Tetanos aşılamasının erişkin yaştaki önemi deprem sırasındaki yaralanmalarda bir kez daha anlaşıldı” dedi.
Erişkinler de aşılar sayesinde sağlıklı bir yaşam sürebiliyor
Aşılamanın erişkinlerde birçok enfeksiyona karşı koruyucu olduğu bilinmektedir. Bu etki hem gereksiz antibiyotik kullanımını önleyecek hem de antibiyotik direncini önlemeye katkı sağlayacaktır. Sonuç olarak aşılamanın yaşam boyu enfeksiyon hastalıklarından korunmada önemli yere sahip olduğu vurgusunu yapan Prof. Dr. İftihar Köksal, sadece risk gruplarının değil, sağlıklı erişkinlerin de aşılar sayesinde sağlıklı bir yaşam sürebildiklerine dikkat çekti ve ekledi: “Aşılar sadece aşı olan kişiyi korumakla kalmaz, hastalıkların bölgesel olarak yok olmasına da katkı sağlar. Günümüzde çiçek hastalığı görmüyorsak bunun aşılar sayesinde olduğunu unutmamamız gerekir.” dedi.