Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında düzenlenen “Umuda Dönüşen Hikayeler” isimli etkinlikte Komedyen Kaan Sekban’ın moderatörlüğünde; uzmanlarla hastalar buluştu. Acıbadem Maslak Hastanesi’nde gerçekleştirilen söyleşide, hastaların umuda dönüşen duygu yüklü hikayeleri paylaşıldı, tedavideki son yenilikler anlatıldı…Kaan Sekban konuşmasında annesinin hastalığı sırasında yaşadığı deneyimleri anlattı. Hastalar kadar hasta yakınlarının da moralinin yüksek olmasının önemine değinen Sekban, esprileriyle katılımcıları güldürdü.
Son yıllarda hızla yaygınlaşan ve dünyada her 8 kadından birinin kapısını çalan meme kanserinin erken teşhis edilmesi, tedavi başarısını artırıyor. Erken teşhis içinse ‘toplumsal farkındalığı’ artıracak etkinlikler düzenleniyor. Bu etkinlerden biri de, Acıbadem Maslak Hastanesi’nin, Pİ Kadın Kanserleri Derneği işbirliği ile gerçekleştirdiği Meme Kanseri Farkındalık Ayı’na özel söyleşisi oldu. Komedyen Kaan Sekban’ın moderatörlüğünü yaptığı söyleşide hekimler ve hastalar içten bir atmosferde düşüncelerini ve duygularını paylaştılar. Acıbadem Üniversitesi Senoloji Enstitüsü Başkanı ve Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Cihan Uras, Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe, Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Esen İçten, Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Taner Korkmaz, Pi Kadın Kanserleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seral Çelik ve kendisi de meme kanserini yenmiş Gazeteci Fulya Soybaş’ın konuşmaları sonrasında, izleyici sıralarındaki hastalar, umut dolu hikayelerini aktardılar.
Prof. Dr. Cihan Uras: “Sadece 5 dakika ayırarak kendiniz için iyi bir şey yapın”
Prof. Dr. Cihan Uras, son yıllarda genç yaşlarda da çok sık görülür hale gelen meme kanserinde erken teşhisin hayat kurtardığını vurguladığı konuşmasında, erken teşhiste gerek düzenli taramaların gerekse ‘kişinin kendini elle muayenesi’nin çok önemli rol oynadığını belirterek “20 yaş üzerindeki kadınlar ve risk grubundaki erkekler (ailesinde yumurtalık, bağırsak ve meme kanseri öyküsü olanlar) ayda bir kez ayna karşısında sadece 5 dakikalarını ayırmalı ve kendi kendilerine elle meme muayenelerini yapmalılar” dedi. Memede ele gelen kitle, meme başından akıntı, meme cildinde portakal kabuğu görünümü, meme cildinde çekinti, memede ağrı, kızarıklık ve şişme olabildiği gibi, ağrısız kitle de hissedilebileceğini belirten Prof. Dr. Uras “Her ele gelen kitle meme kanseri anlamına gelmese de ihmal edilmemeli ve mutlaka hekime danışılmalıdır” diye konuştu.
Kaan Sekban: “Hoop, bayılmışım!”
Söyleşinin moderatörlüğünü yapan Komedyen Kaan Sekban, uzmanların kansere karşı yaşam biçimi değişikliği önerilerini uyguladığını belirterek şöyle dedi: “Kurumsal alanda çalışırken güne 4 kaşarlı tost ve 2 poğaça ile başlardım. 93 kiloydum. Bu duruma dur dedim. İstifa ettim. Kurumsal hayatı bıraktıktan sonra yaşam biçimimi de değiştirdim. Fakat başkasıyla değil, kendimle yarışıyorum. Koşmuyorum, koşmayı hiç sevmem. Yürürüm ben. 41 yaşındayım; bu yaşta dizlerimi yoramam! Onun yerine her gün yokuş yukarı yürüyorum. Kilo verdim. Telefonla olan ilişkimi de düzenledim. Artık gece yatak odama telefon götürmüyorum. Telefonumu salonda bırakıyorum. Telefona bakarak yürüyüş de yapmıyorum. Ana yani yürüyüşüme ve çevremde gördüğüm şeylere odaklanıyorum.”
Hastalığın tanı ve tedavisinde moralin çok önemli olduğunu belirten Sekban, hasta yakınlarının da bilinçlendirilmesi gerektiğini, annesinin meme kanseri haberini aldığındaki tepkisini şöyle anlattı: “Annemin hastalığını ablam bana söylemeye karar vermiş. Benim annemi nasıl sevdiğimi bilir. Beni oturttu bir sandalyeye ablam. ‘Bak Kaan dedi, korkulacak bir şey yok, annemize teşhis konulmuş: Meme kanseri’. Ben, hoooop, sandalyeden aşağı kaymışım, bayılmışım! Beni ayıltan kim, annem! ‘Oğlum, kendine gel, bir şey yok’ diyor. Gelmiş başıma, beni ayıltmaya çalışıyor!”
Prof. Dr. Nuran Beşe: “Yenilikçi yaklaşımlar yaşam kalitesini koruyabiliyor”
Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe, son yıllarda meme kanseri tedavisinde birbiri ardına yenilikler yaşandığına dikkat çekerek şöyle konuştu: “Radyasyon onkolojisi meme kanseri tedavisinde olmazsa olmaz bir öneme sahip. Bugün yeni teknolojik cihazlarla tedavide çok büyük kazanımlar elde etmiş durumdayız.”
Hastaların ‘ikisi bir arada’ olarak bildiği, hem cerrahi hem de radyoterapinin bir arada verildiği, intraoperatif radyoterapi yönteminden bahseden Prof. Dr. Beşe, hasta konforunu yükselten bu yöntemin her hasta için uygun olmadığını vurgulayarak “Tek doz radyoterapi kullanarak sağlam dokuları koruma oranını da yükseltiyoruz. Ameliyat sırasında 20-40 dakika arasında süren işlemde, hastaya tek doz radyoterapi veriyoruz. Böylece hastanın ameliyat sonrası radyoterapi olması gerekmiyor. Teknolojisi, yeni değil. Sonuçları başarılı. İyi bir ekip çalışmasını da gerektiriyor. Uygun hasta seçildiğinde hasta açısından çok konforlu bir yöntem” dedi.
Prof. Dr. Gül Esen İçten: “Gereksiz biyopsi oranı önemli oranda azaldı”
Radyoloji Uzmanı Prof. Dr. Gül Esen İçten de konuşmasında; farkındalık çalışmasının çok önemli sonuçları olduğunu söyleyerek, şunları söyledi: “Bu hafta iki hastaya meme kanseri tanısı koyduk. Genellikle bu tanıyı alan hastalar, şok geçirir, aşırı üzülür. Ama bu hastalarımızın tepkileri normaldi. ‘Tedavisi var. Geçer gider’ gibi cümleler döküldü ağızlarından. Bir hekim olarak anladım ki, farkındalık çalışmaları toplumu etkiliyor. Doğru bilgi edinmelerini, gereksiz korku yaşamalarını engelliyor.”
Prof. Dr. Gül Esen İçten, ülkemizin meme kanseri tanı ve tedavisinde dünya standartlarında hatta pek çok ülkeden önde olduğunu vurgulayarak son yıllarda hızla gelişen yeni teknolojiler sayesinde kanser tespit oranının çok önemli ölçüde arttığını belirtti. Meme kanserinin erken teşhisi için mamografi taramanın önemine değinen Prof. Dr. Gül Esen İçten, gereksiz korkulara dikkat çekerek şunları dedi: “Pek çok kadın mamografide alınan radyasyondan dolayı endişe duyuyor; oysa bu işlem sırasında alınan radyasyon dozu son derece düşük. Bir kişinin 3 ayda normal olarak maruz kaldığı ya da uzun bir uçak yolculuğunda alınan radyasyon dozu mamografiye eşit. Dijital mamografilerde bu doz daha da düşüyor.”
Prof. Dr. Taner Korkmaz: “Akıllı ilaçlarla hedefe odaklı, kişiye özel tedavi”
Meme kanseri tedavisindeki son gelişmeleri anlatan Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Taner Korkmaz da, “Meme kanserinin, bilim dünyasında üzerinde en çok araştırma yapılan spesifik bir kanser türü olması sayesinde tanı ve tedavisinde çok hızlı ilerlemeler yaşıyoruz. Son yıllarda meme kanserinin moleküler genetik yapısını öğrendikçe ve yeni yöntemler geliştikçe artık erken evrede kemoterapi kullanımı gitgide azalıyor. Örneğin bugün her 5 hastadan biri genetik profiline göre artık kemoterapi almayabiliyor. Meme tümörlerinde artık ileri evrelerde bile akıllı ilaçlar, immünoterapi ile kişiye özel ve hedefe odaklı tedaviler uygulayabiliyoruz. Böylece sağlıklı hücrelerin hasar almasını önleyebiliyor, tedaviyi çok daha etkin yaparak tam başarı sağlayabiliyoruz. Erken teşhisin hayati öneme sahip olması dolayısıyla bu tür farkındalık etkinlikleri son derece değerli” diye konuştu.
Seral Çelik: “Kadınların yol arkadaşı oluyoruz”
Pembe İzler Kadın Kanserleri Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Seral Çelik, kanserin insan hayatında derin izler bıraktığını belirterek şunları söyledi: “Dernek olarak, kadınların hayatındaki izleri, umudun rengi olan pembeye çevirmek için yola çıktık. Bu hastalıkla tanışan kadınların yol arkadaşı olmak istiyoruz. Hiç kolay bir yolculuk değil bu. Kanserin tıbbi destek dışında psiko-sosyal yönü de var. Bu ihtiyaçlarını düşünerek projeler gerçekleştiriyoruz. Kemoterapi nedeniyle saçları dökülen kadınlarımıza peruk dağıtıyoruz. Peruk, kadınların psikolojik ve sosyal anlamda güçlenmesini sağlıyor. Ayrıca Pinkline ismini verdiğimiz, online olarak aktif kanser hastalarına ücretsiz psikoterapi, beslenme danışmanlığı ve cilt bakımı hizmeti veriyoruz. Çeşitli farkındalık çalışmaları ile uzmanlarımızdan aldığımız bilgileri topluma ulaştırmaya çalışıyoruz. Maalesef meme kanseri yaygın. Bu nedenle daha çok kadına ulaşmak için çalışıyoruz.”
Fulya Soybaş: “İlk duyduğumda şok oldum” Hiç beklemediği bir anda meme kanseri tanısı aldığını ve duyunca şok olduğunu belirten Hürriyet Köşe Yazarı, Gazeteci Fulya Soybaş, “Tanıyı söylediklerinde ilk aklıma gelen çocuğum oldu. 8 yaşındaydı. Büyüdüğünü göremeyecek miyim diye üzüldüm. Günlerce kendime gelemedim. Yalnızca aileme söyleyebildim. Ancak 6 ay sonra çevreme söyleyebilir hale geldim. O zaman kendi hikayemi yazdım. Şöyle düşündüm; ben yaşadıklarımı anlatarak başka kadınlara destek olabilirim. Gerçekten de öyle oldu. Yazdım ve binlerce kişi bana yazdı. Birçok kadınla aynı sorulara yanıt aradığımızı, aynı duyguları yaşamış olduğumuzu gördüm. Dayanıştık birbirimizle. Dayanışma çok önemli” dedi. Tedavi sırasında çalışmaya devam ettiğini belirten Soybaş, hastalığına rağmen çalışmayı seçtiğini ve kendisine çok iyi geldiğini belirterek, sevdiği şeyleri yapmanın insanı güçlendirdiğini ifade etti.