Chiesi’de hasta odaklı yaklaşımla sağlık profesyonelleriyle güçlü iş birlikleri kuran Gizem Özşener ile ilaç sektörüne geçiş sürecini, deneyimlerini ve sektörün dinamiklerini konuştuk. Kariyer yolculuğundan mesleki tavsiyelere, seyahat tutkusundan hayata dair içgörülerine kadar birçok konuyu ele aldığımız bu samimi röportajda, Özşener’in sektöre ve hayata bakışına dair ilham verici detaylar bulacaksınız.
Genel Sorular
- Öncelikle sizi tanımak isteriz, kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden mezun olup yine aynı üniversitede Klinik Eczacılık alanında yüksek lisans yaptıktan sonra, yedi yıl hastane sorumlu eczacısı olarak sağlık profesyonelleriyle birlikte çalıştım. Bu deneyim, beni ilaç sektörüne yönlendirdi ve medikal departmanda farklı rollerde bilimsel veriyi sahaya en etkili şekilde aktarma fırsatı sundu. Şu anda Chiesi’de hasta merkezli yaklaşımla yenilikçi çözümler üretmeye devam ediyor, sağlık profesyonelleriyle güçlü iş birlikleri kurarak hastalar için fark yaratmayı hedefliyorum.
- Medikal/İlaç sektörüne geçiş hikâyeniz?
Sağlık sektörüne her zaman büyük bir tutkuyla bağlı oldum. Hastane eczacılığı yaptığım yedi yıl boyunca multidisipliner bir ekibin parçası olarak hastaların tedavi süreçlerine doğrudan katkıda bulunmak benim için çok değerliydi. Ancak zamanla, ilaçların yalnızca hastalara ulaşan son aşamasında değil, bilimsel gelişim süreçlerinde de aktif rol almak istediğimi fark ettim. İlaç sektörüne geçişim, bilimsel bilgiyi daha geniş kitlelere ulaştırma ve hasta odaklı çözümler üretme isteğimle şekillendi. Klinik eczacılık geçmişim, medikal departmanda bana farklı bir perspektif kazandırdı. MSL olarak başladığım bu yolculukta, akademik bilgi ile saha tecrübesini birleştirerek sağlık profesyonelleriyle güçlü bilimsel köprüler kurmaya odaklandım. Ardından medical advisor ve medical manager rolleriyle bu etkiyi daha stratejik bir noktaya taşıma fırsatım oldu. Bugün geldiğim noktada, her gün bilimsel verileri en doğru ve etkili şekilde yorumlayarak, yenilikçi tedavi yaklaşımlarına katkı sağlamak benim en büyük motivasyonum. İlaç sektörüne geçiş, kariyerimde beni en çok heyecanlandıran ve tatmin eden adımlardan biri oldu.
- Bu işi yapmıyor olsaydınız ne yapmak istersiniz?
Eczacı olmasaydım, kesinlikle bir gezgin olurdum. Çünkü seyahat etmek, benim için sadece yeni yerler görmek değil, ruhumu besleyen, beni özgürleştiren bir tutku. Farklı kültürleri deneyimlemek, yeni bakış açıları kazanmak ve her yolculukta kendimi yeniden keşfetmek, hayata duyduğum heyecanın en güçlü kaynağı.
- Sektördeki son dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sektöre yeni girmek isteyen ya da girenlere önerileriniz var mı?
Sektördeki son dönemi, sağlık alanındaki hızlı gelişim ve teknolojik yeniliklerle şekillenen dinamik bir süreç olarak değerlendiriyorum. Özellikle ilaç sektörü, pandemi sonrası dönemde hızla evrimleşti ve dijitalleşme, yapay zeka, kişiselleştirilmiş tedavi yöntemleri gibi konular ön plana çıktı. Ayrıca, hasta odaklılık ve multidisipliner iş birliğine dayalı bir yaklaşım giderek daha fazla önem kazanıyor. Sektöre yeni girmek isteyen ya da yeni girenler için ilk önerim, bu gelişen dinamikleri yakından takip etmek ve buna uyum sağlamaya gönüllü olmak olacaktır.
Klinik bilgi ve saha deneyimi, sağlık profesyonelleriyle sağlam bir iletişim kurmanın temelini oluşturuyor. Bu yüzden klinik eczacılık veya benzeri alanlarda sağlam bir altyapı edinmek, sektördeki rolleri daha etkin yerine getirebilmek adına büyük avantaj sağlıyor. Sürekli öğrenmeye açık olmak ve değişen regülasyonları takip etmek de profesyonel gelişim için çok önemli. Sektör hızla değişse de, bilimsel verilere dayalı ve insan odaklı yaklaşım her zaman geçerli. En önemli önerim ise iletişim becerilerini geliştirmek. İnsan odaklı bir sektörde etkili iletişim, başarının anahtarı.

Geldik En’li sorularımıza;
- En çok mutlu olduğunuz / dinlendiğiniz zamanlar?
Seyahat ettiğim zamanlar haricinde, en mutlu olduğum ve dinlendiğim zamanlar aerial yoga yaparken oluyor. Fiziksel olarak yorucu olsa da, insanın sınırlarını zorlayıp, esneklik ve gücünü her seferinde daha da geliştirdiğini görmesi gerçekten çok mutluluk verici. Zihnimi boşaltıp sadece anın içinde kalmak, her hareketin ardında farkındalık oluşturmak, sonrasında hissettiğim o rahatlık ve ilerleme duygusu, her şeye değiyor.
- Sizi en çok yoran insan profili nedir, tanımlayabilir misiniz?
Beni en çok yoran insan profili, sürekli şikayet eden ve her şeyi dramatize eden kişiler. Hayatta çözüm üretmek yerine sadece dertleri büyüten bu tutum, zamanla insanın kendi motivasyonunu aşağı çekiyor ve çevrenizdeyseniz sizin motivasyonunuzu da 😊
- En son gittiğiniz şehir veya ülke ve hisleriniz?
En son Meksika’ya, Ölüler Günü’nde gittim. Ölümü bir yas değil, hayatın doğal bir parçası olarak kabul eden tutumları ve bunu renkli, coşkulu kutlamalarla ifade etmeleri büyüleyiciydi.
Mükemmel bir deneyimdi!
- En son gittiğiniz film veya tiyatro?
En son gittiğim film, Geleceğe Dönüş’ün 40. yıl özel gösterimiydi. Canlı orkestra eşliğinde, çocukluk yıllarımın bilim kurgu klasiğini müziğin büyüsüyle yeniden izledim. Filmi çok sevdiğim için defalarca izlemişimdir ama bu seferki bambaşka bir deneyimdi.
- Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?
Çocukken, bazen kendimi kötü hissettiğimde ya da geç kaldığımda, annemi uyandırıp “Okula gitmesem olur mu?” diye sorardım. O anlarda, onun “Tamam, gitme bugün.” dediği an hissettiğim o rahatlama, bugün en çok özlediğim şey. Yetişkinlikte, sorumluluğu bir günlüğüne de olsa başkasına devretme şansımız yok. Belki de bu yüzden, bazen bir günlüğüne
sorumluluklardan uzaklaşıp, o eski huzuru yeniden yaşamak istiyor insan.

Şimdi de biraz kişisel sorular;
- Kendinizi 3 kelime ile tanımlamanızı rica etsek bunlar ne olurdu?
Özgürlüğüne düşkün, ayakları yere basan, samimi.
- Hayatınızda bir keşke bir de iyi ki dediğiniz iki durum paylaşabilir misiniz?
İkisi de aynı aslında: İyi ki kedim var, keşke daha önce olsaydı 😊
- Bunu herkes bilmeli dediğiniz bir hayat tecrübenizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Hayat çevremizdekilerle ailemiz, arkadaşlarımızla ve işimizle güzel ama herkes kendisini önceliklendirmeyi bir yaşta öğrenmeli. Bu ne kadar erken olursa, o kadar keyifli bir hayat
yaşarsınız.
- Mutluluğun tanımı nedir sizce?
Takılmamak. İyi olan şeylere de kötü olan şeylere de. Her duygunun ve durumun gelip geçici
olduğunu bilerek hafif hissetmek.
- Hayatınız bir film olsaydı arka planda çalan parça ne olurdu?
Bohemian Rhapsody. Çünkü şarkının içinde barındırdığı duygusal derinlik, dramatik anlar, özgürlük arayışı ve bunlardaki geçişler; tıpkı benim hayatımdaki iniş çıkışları, mücadeleleri ve dönüm noktalarını yansıtıyor. Ama ne olursa olsun, şarkı biterken yüzümde kocaman bir
gülümseme bırakıyor😊
- Kendinizde bir özelliğinizi değiştirmek isteseniz bu ne olurdu?
Alarm kurmadan erken saatlerde dinç uyanan biri olmak isterdim.
- En yakın arkadaşınızın sizi tanımlarken söyleyeceği ilk kelime ne olurdu?
Bunu gerçekten sordum: Enerjisi yüksek ve işine hakim.
- Tatil için nereleri tercih edersiniz?
Tatillerde genellikle dinlenmekten çok, yeni yerler keşfetmeyi seviyorum. Henüz gençken mümkün olduğunca denizaşırı ülkelere gitmeye, farklı kültürleri deneyimlemeye çalışıyorum. Çünkü insan yaş aldıkça konfor alanının dışına çıkmak; uzun seyahatlere çıkmak, alıştığın şeylerin dışında şartlara uyum sağlamak zorlaşıyor. Yolculuğun yorgunluğu bazen ağır gelse de, keşfetmenin heyecanı her şeye değiyor.
- Önümüzdeki sene üzerine yoğunlaşacağınız tek bir konu olsaydı, bu ne olurdu?
Sağlıklı yaşam. Şu an herkesin dilinde olan bir konu ama benim için mesele trendlerden çok daha derin. Gençken fark etmesi zor olsa da, yaşlanınca sağlıklı olmanın ne kadar büyük bir değer olduğunu hepimiz anlayacağız. Bedenime ve zihnime iyi bakmış olmak, yıllar sonra kendime teşekkür edeceğim bir şey olsun isterim.
- Herhangi bir hayvan olarak reenkarne olsaydınız, bu ne olurdu?
Kedi – Uykucu, buna rağmen çok esnek, öngörülemez.