Jinekolojik kanserler hakkında bilgi veren Medicana Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinden Prof. Dr. Ahmet Göçmen, “Bu kanserler her yıl dünya genelinde 1,3 milyon kadını etkilemekte ve yıllık 450 binin üzerinde kadının ölümüne neden olmaktadır.” dedi.
Jinekolojik kanserlerin mevcut küresel ve yerel yükü nedir?
Jinekolojik kanserler kadınların üreme organlarında (vulva, serviks, endometriyum, over, vajina, fallop tüpleri) meydana gelen kanserlerdir. Bu kanserler her yıl dünya genelinde 1,3 milyon kadını etkilemekte ve yıllık 450 binin üzerinde kadının ölümüne neden olmaktadır. Türkiye’de her yıl yaklaşık 12 bin kadına yeni teşhis konulurken yaklaşık 4.500 kadın bu kanserlerden dolayı hayatını kaybetmektedir.
Servikal kanser; meme, kolorektal ve akciğer kanserlerinden sonra kadınlar arasında en sık görülen dördüncü kanser olup 2022’de yaklaşık 660 bin yeni vaka görüldüğü, 350 bin ölümün olduğu ve bu ölümlerin yaklaşık %94’ünün düşük ve orta gelirli ülkelerde meydana bildirilmiştir. Serviks kanseri görülme sıklığı ve ölüm oranlarının en yüksek olduğu yerler Sahra Altı Afrika (SSA), Orta Amerika ve Güneydoğu Asya’dır.
Türkiye’de mevcut kayıtlara göre, serviks kanserinin yaşa göre düzeltilmiş insidans hızı 100 binde 4,2 ve mortalite hızı ise 100 binde 2,2’dir. Yıllık 2.532 yeni vaka, 1.245 ölüm bildirilmektedir.
Gelişmiş ülkelerde karşılaşılan jinekolojik kanserler arasında endometrium kanseri ilk sıralardadır. Dünyada her yıl 290 bin kadına endometrium kanseri teşhisi konulduğu, görülme sıklığı 12.9/100.000 iken ölüm oranının 1.7-2.4/100.000 olduğu bildirilmektedir.
Ülkemizde yıllık yaklaşık 5.900 endometrium kanseri vakası görülmekte olup görülme sıklığı 11.1/100.000, ölüm sıklığı 2.7/100.000 olarak bildirilmektedir.
Yumurtalık kanseri 2020’de yaklaşık 313.959 yeni vaka ve 207.252 ölümle jinekolojik maligniteler arasında dördüncü sırada yer almaktadır. Ülkemizde görülme sıklığı 6.5/100.000 olup, yıllık 4059 yeni over kanseri ve 2730 ölüm görülmüştür.
2002’de, HPV-DNA testinin serviks kanseri tarama aracı olarak tanıtılmasıyla birlikte, duyarlılık CIN2+ lezyonlarını tespit etmede %94,1’e çıktı.
Rahim ağzı, yumurtalık ve endometriyal kanserler gibi jinekolojik kanserler için erken teşhis yöntemlerindeki son gelişmelerden bahsedebilir misiniz?
Servikal kanser, birincil ve ikincil önlemenin olduğu tek jinekolojik kanserdir. Başlangıçta serviks kanseri için tek tarama testi Pap Servikal Smear testiydi. Ancak Pap testinin düşük duyarlılığa sahip olması sınırlayıcı faktör olup CIN2+ lezyonlarını tespit etmede %61’lik bir birleşik duyarlılık değerine sahiptir.
2002’de, HPV-DNA testinin serviks kanseri tarama aracı olarak tanıtılmasıyla birlikte, duyarlılık CIN2+ lezyonlarını tespit etmede %94,1’e çıktı.
Servikal displastik lezyonları tespit etmek için ek araçlar olabilecek sıvı bazlı sitolojide yeni biyobelirteçler vardır. En umut verici biyobelirtecin HPV E6/E7 mRNA’larının tespiti olduğu vurgulanmıştır. Bu metodoloji yüksek dereceli servikal lezyonlar için %91,6 duyarlılık ve %98,6 özgüllük göstermiştir.
Pozitif bir HPV testi, gerileyecek veya ilerleyecek enfeksiyonlar arasında ayrım yapmaz. Konağın birçok HPV enfeksiyonunu temizleyeceğini biliyoruz. Bu yön, HPV DNA testinin sınırlı özgüllüğünü açıklar. Aksine, HPV RNA E6/E7’nin tespiti, virüsün onkojenik aktivitesinin bir ifadesidir ve muhtemelen gerçek dönüşüm etkisi riski olan enfeksiyonları daha iyi tespit eder. Bu nedenle HPV pozitif kadınların triyaj ve takibinde önemli bir test olabilir.
Daha ileri ve araştırılmış bir epigenetik mekanizma DNA metilasyonudur. Artan HPV metilasyonu şiddetli servikal lezyon riskinin daha yüksek olmasıyla ilişkilidir.
Bu durum hem tanısal açısından önemlidir hem de demetilasyon tedavilerine dayalı yeni terapötik stratejiler için temel oluşturacaktır. Ancak metilasyon testi klinik uygulamaya henüz rutin olarak girmemiştir. Bu yeni ve ümit verici tanı araçları, HPV DNA testinin özgüllüğünü artırmayı, böylece aşırı tanı ve aşırı tedaviyi azaltmayı, maliyetleri, kadınların yaşam kalitesini ve gereksiz kolposkopi sayısını azaltmayı hedeflemektedir.
Günümüzde üzerinde yoğun çalışmalar yapılan (likit) sıvı biyopsileri ile, dolaşımdaki tümör hücreleri, dolaşımdaki serbest ve dolaşımdaki tümör DNA’sı, ekzosomlar ve dolaşımdaki hücresiz mikroRNA’lar gibi biyobelirteçler ile jinekolojik kanserlerde daha erken tanı, radikal cerrahi sonrası kalan hastalığın tespiti ve rekürrensin öngörülebileceği düşünülmektedir.
Proteomik teknoloji kullanılarak yapılan uterus aspirasyonu, endometrial kanser tanısına yardımcı olabilirken circulating tumor celllerin incelenmesi hastalığın prognozu hakkında bilgi sağlar.
Cf (cell free) DNA prognoz belirlemede, ct(circulating tumor) DNA çalışması tedaviye cevabı değerlendirmede yararlı olacağı bildirilmektedir.
Amerika Obstetrik ve Jinekoloji Derneği (ACOG) Servikal kanser taramasının 21 yaşında başlamasını, 21-29 yaş arası 3 yılda bir sitoloji, 30-65 yaş arası 5 yılda bir HPV-DNA veya 3 yılda bir sitoloji testi yapılmasını önermektedir.
Çeşitli jinekolojik kanserlerde tarama için mevcut öneriler nelerdir?
Servikal Kanser Taraması: Amerika Obstetrik ve Jinekoloji Derneği (ACOG) taramanın 21 yaşında başlamasını, 21-29 yaş arası 3 yılda bir sitoloji, 30-65 yaş arası 5 yılda bir HPV-DNA veya 3 yılda bir sitoloji testi yapılmasını önermektedir. Sağlık Bakanlığımızın önerisi de bu yöndedir. Bizlerde aynı uygulamayı yapmaktayız.
Endometriyal Kanser Taraması: Endometrial kanser gelişmiş ülkelerde en yaygın görülen jinekolojik kanserdir. Endometrial kanser için bugüne kadar henüz kabul edilmiş bir tarama yöntemi yoktur. Fırça veya pipelle ile endometriyal örnekleme en çok çalışılan tarama yöntemi olmuştur.
Transvajinal ultrasonun endometriyal kalınlığın ölçülmesi, asemptomatik postmenopozal kadınlarda endometriyal kalınlığı 8 mm, semptomatik postmenapozal kadınlarda 5 mm olması endometrial biopsi alınması için önemlidir.
Otozomal dominant Lynch sendromu gibi endometrial kanser için yüksek risk taşıyan kadınlarda, 25 yaşından itibaren yılda bir kez jinekolojik değerlendirme ve transvajinal ultrason ve çocuk doğurmayı tamamladıktan sonra profilaktik histerektomi ile ileride gelişebilecek kanser riskini ortadan kaldırma seçeneği önerilmektedir.
Yumurtalık Kanseri Taraması: Over kanseri, %30’luk ortalama 5 yıllık sağ kalım oranıyla en ölümcül jinekolojik malignitedir. Ne yazık ki, bu kanser türü vakaların yaklaşık 2/3’ünde geç teşhis edilir. Bu nedenle, erken teşhis elde etmek önemli klinik öneme sahiptir.
Kan Ca-125 değeri ve ultrason değerlendirmesi kullanılarak yapılan iki randomize kontrollü çalışma, bu tür taramalara giren kadınlarda mortalite açısından hiçbir fayda sağlamadı.
BRCA-1/BRCA-2 mutasyonu taşıyan risk altındaki kadınlarda bile, yıllık Ca-125 ve ultrason değerlendirmelerinin duyarlılığının düşük olduğu bildirilmiştir. Bu kadınlarda over kanseri geliştirme riskinde önemli bir azalma gösteren tek seçenek, 35-40 yaşları arasında veya doğumun tamamlanmasından hemen sonra yapılan bilateral salpingooferektomidir.