Röportajlar

Kronik ürtiker, hastaların 3’te 1’inin hayat kalitesini olumsuz etkiliyor

Kronik ürtikere karşı uyarılarda bulunan Prof. Dr. Emel Öztürk Durmaz, kronik ürtikerin hastaların 1/3’ünde hayat kalitesini bozmakta olduğunu ifade ederek: “İş, okul ve evde problem yaratmakta, günlük aktivitelerde performansı azaltmakta, fiziksel, sosyal, emosyonel, cinsel problemlere ve uyku bozukluğuna neden olmaktadır. Özellikle eşlik eden anjiyoödem, hastaya depresyon ve anksiyete yaşatmaktadır.” ifadelerini kullandı

Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Emel Öztürk Durmaz, ürtikerin semptom, tanı ve tedavisine ilişkin soruları yanıtladı

  • Ürtiker nedir, yaygın belirti ve semptomları nelerdir?

Ürtiker; deri, oral ve genital mukozanın kısa süreli eritemli ödemli kabarıklıklarına verilen isimdir. Bu kabarıklıklar küçük çaplı kan damarlarından plazmanın bağ dokusu içine geçişi ile gerçekleşir. Tanım olarak ürtiker, kaşıntılı yüzeyel kabarık lezyonlarla; anjiyoödem (AÖ) ise derin mukozal veya deri altı şişlik ile karakterizedir.

Kronolojik sınıflamaya göre ürtiker/AÖ 6 haftadan az sürmüş ise akut ürtiker (AÜ), günlük olarak en az 6 hafta devam etmişse kronik ürtikerdir (KÜ).

Ürtikeryal lezyonlar değişik şekillerde (yuvarlak, halka, ark veya harita şeklinde) ortaya çıkan, kızarıklık, kaşıntı ve kabarıklık oluşturan ve genellikle 24 saatten önce kaybolan ve başka yerlerde tekrar eden deri oluşumlarıdır. Büyüklükleri birkaç mm ila birkaç cm arasında değişebilir. Deride herhangi bir yerde oluşabilir ve kaşıntı ile birleşebilirler. Etrafları beyaz veya kırmızı haleli olabilir. Hastaların %94’ünde kaşıntı en önemli yakınmadır.

KÜ’lü hastaların >%50’sinde eşlik eden AÖ bulunur. AÖ; sert, sınırları belirsiz, kaşıntısız, soluk görünümlü, derin şişlik ile seyreden ürtiker formudur. Gerilemesi 72 saati bulabilir. Lezyonlarda renk değişikliği gözlenmezken, ağrı bulunabilir. Yüzde (dudak, göz kapakları), ellerde, kalçada, genital bölgede kızarıklık ve şişlik bulunabilir; karın içindeki organlar (gastrointestinal ve genitoüriner sistem), dil veya üst solunum yolu (larinks) etkilenebilir. Larinks ödemi, mide veya bağırsak ödemi acil müdahale gerektiren dermatolojik acil durumlardır.

  • Ürtiker oluşumunu tetikleyen faktörler nelerdir?

Klinik çalışmalarda, ürtikerin %20-90’ında altta yatan bir neden bulunabilmektedir. Çocuk hastalarda herhangi bir etiyolojik neden saptayabilme olasılığı erişkin hastalardan yüksektir (%55’e kıyasla %15-25).

AÜ’de etken daha kolaylıkla bulunabilirken (%50), KÜ’nün %50-80 oranında nedeni belirsizdir. Günümüzde nedeni belirsiz KÜ olgularının bir kısmının (%30-50) otoimmünite ile oluştuğu gösterilmiştir. Yine fiziksel ürtikerler (bası, sıcak, soğuk, su, güneş, titreşim, egzersiz) de nedeni belirsiz KÜ olgularının %20’sinden sorumludur.   

Ürtikere neden olabilecek faktörler geniş bir liste oluşturmaktadır. Bunlar arasında en önemlileri ilaçlar, enfeksiyonlar, otoimmün hastalıklar, böcekler ve bazı fiziksel uyaranlardır. Bazı yiyecekler histamin içerikleri ile ürtikeri alevlendirebilir veya tetikleyebilirler, ancak yiyecekler daha ziyade çocuk yaş grubunda önemli başlatıcı faktörlerdir. Erişkinlerde besinler ürtikerde önemli nedensel yer tutmazlar.

  • Türkiye’deki ürtiker vakalarının seyrini nasıl değerlendiriyorsunuz? Ürtiker vakalarında artış gözleniyor mu?

Ürtiker ve AÖ, nüfusun %15-25’ini hayatın herhangi bir döneminde en az 1 kez etkileyen hastalıklardır. Allerjist ve dermatolog vizitlerinin %1-2’sini ürtiker/AÖ oluşturmaktadır. Ürtiker, coğrafya ve ırk ayrımı göstermemekte ve tüm toplumlarda görülmektedir. AÜ, KÜ’den 3-4 kat daha sık görülmektedir. Nedeni belirsiz KÜ’nün nüfusun yaklaşık %1’ini etkilediği tahmin edilmektedir. Yirmi-40 yaş arası kadınlarda ürtiker/AÖ, erkeklerden 2 kat daha sık tanılandırılmaktadır. On sekiz yaş altında ise cinsiyet oranı hemen hemen 1’dir. KÜ daha çok orta yaşlarda gözlenirken, AÜ ise çocuk ve genç yaş grubunu etkilemektedir. AÖ, AÜ olgularının %50’sine eşlik etmektedir.  

Son verilere göre KÜ sıklığı dünyada, çocukluk dâhil her yaş grubunda gittikçe artmaktadır. Türkiye’de de net bir veri olmamakla birlikte ürtiker sıklığı tedricen artmaktadır. Dermatoloji ve alerji polikliniklerinde ürtiker artışını hem erişkin hem de pediatrik hastalarda yakın olarak gözlemlemekteyiz. 

  • Ürtiker tedavisinde mevcut durum nedir? Güncel tedavi seçenekleri nelerdir?

Antihistaminik ajanlar 1942’den beri ürtiker tedavisinde güvenle kullanılmakta ve düşük ya da yüksek dozlarda hastaların %80’inde olumlu yanıt sağlamaktadırlar. Pediatrik, geriatrik, gebe ve emziren hastalarda dahi güvenle kullanılmaktadırlar. Yüksek doz antihistaminik ajanlara 2 ila 4 hafta içinde optimal yanıt alınamadığı durumlarda biyolojik tedavileri ekliyoruz. Omalizumab, ayda bir enjeksiyonla güvenle uygulayabildiğimiz ve ürtiker sağaltımında elimizi çok rahatlatmış olan bir biyolojik ajan. Gebelikte, emzirmede ve çocuk yaş grubunda da kullanabiliyoruz. Antihistaminiklere yanıtsız KÜ olgularının 2/3’ü omalizumaba olumlu yanıt vermekte. Omalizumaba yanıtsız yaklaşık %30 olgu ise kendiliğinden gerileyene dek birçok bağışıklık modifiye edici ajan ile kontrol altına alınabilmekte.

  • Tedavi açısından baktığınızda, hastalığın 5 yıl önceki ve bugünkü tedavi yöntemleri arasında nasıl farklar görüyorsunuz?

Son yıllarda ulusal ve uluslararası yönergelerde ürtikerin basamaklandırılan tedavisinde değişiklikler var. Eskiden biyolojik ajanlara yönelmeden önce bağışıklık düzenleyici diğer ilaçları deniyor veya hastaya uyku hali veren veya yan etki takibi gerektiren diğer ilaçlara yöneliyorduk, şimdi durum hasta lehine değişti. Yani hastaya faydası, yan etkilerden ağır basıyor, kullandığımız ya da tercih ettiğimiz tedavilerin. Örneğin bağışıklık modifiye eden ajanlar şu an 3. basamakta yer almaktalar, ilk 2 basamakta değiller. Tıptaki gelişmelerle her geçen gün yeni ajanların ürtiker tedavisinde kullanımı gündeme gelmekte. Son 5 yıl farklı, ancak sonraki 5-10 yıl eminim daha farklı olacak. Her geçen gün yeni ajanların etkinliği bilimsel olarak gösterilebilmekte ve halen birçok yeni ajanla ilişkili çalışmalar da devam etmekte ya da sonuçlanmakta. Yeni ajanların da etkinlik/güvenirliklerinin kanıtlanması/onaylanması ve kullanıma girmeleri ile umarım önümüzdeki yıllarda ürtiker diye bir sorunumuz kalmayacak. Hızını yakalamaya gayret sarf ettiğimiz bilimsel gelişmelerle ve her yeni gün ortaya çıkan yeni ajanlar ile gelecek, ürtiker hastaları için ümit vadetmekte.

  • Ürtiker genel anlamda hastaların yaşam kalitelerini nasıl etkiliyor?

KÜ, hastaların 1/3’ünde hayat kalitesini bozmakta, iş, okul ve evde problem yaratmakta, günlük aktivitelerde performansı azaltmakta, fiziksel, sosyal, emosyonel, cinsel problemlere ve uyku bozukluğuna neden olmaktadır. Özellikle eşlik eden AÖ hastaya depresyon ve anksiyete yaşatmaktadır.

Biz dermatolog ve allerjistleri asıl endişelendiren, sosyal medyada KÜ ve AÖ tanılı hastaların yanlış bilgilendirilme ve yönlendirilmeye açık olmalarıdır; yani sosyal medya tacizine uğramalarıdır. Ürtiker tedavisinde yapılan etik-dışı uygulamalar; etkisi bilimsel olarak kanıtlanmamış homeopatik ve alternatif tıp yöntemlerinin kullanılması; “ürtikere çare” sloganı ile besin takviyelerinin pazarlanması; “alerji testi” adı altında gereksiz ve pahalı yama, prik ve kan testlerinin yapılması; çeşitli “histaminden fakir”, “tiraminden fakir”, “sülfattan fakir” vs. diyetlerle ve besin alerjisi testleri ile umut tacirliği yapılması bu hastaların gereksiz para ve zaman kaybetmelerine neden oluyor. Birinci basamak sağlık kuruluşlarından, yani aile hekimlerimizden ricamız, özellikle yüksek doz antihistaminiğe yanıtsız ve kontrolsüz KÜ’lü hastaları dermatoloji ve alerji hekimlerine yönlendirmeleridir.

Yorumlar