Obezite görülme sıklığının, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de giderek artmakta olduğunu söyleyen Prof. Dr. Rüştü Serter, “Türkiye Diyabet, Obezite ve Metabolik Hastalıklar Derneğinin 2019 yılında yayımladığı bir rapora göre Türkiye’de erişkinlerin yaklaşık %32’si yani her 3 kişiden birisi obez olarak sınıflandırılmaktadır. Türkiye, Avrupa’da obezite oranı en yüksek ülke durumundadır” şeklinde konuştu.
Çağın en büyük sağlık sorunlarından birisi olan obezite tüm dünya için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Obezitenin önüne geçilmesi, beraberinde getirdiği kalp, diyabet ve tansiyon gibi hastalıklarında önüne geçilmesi açısından önem taşıyor.
Acıbadem MAA Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Rüştü Serter, obeziteye ilişkin merak edilenleri yanıtladı, önemli uyarılarda bulundu.
- Obezite konusunda Türkiye ve dünya olarak nasıl bir yerdeyiz? Obezite sıklığındaki artışı neye bağlıyorsunuz?
Obezite, vücut yağının aşırı birikimi sonucu oluşan bir sağlık sorunudur ve ciddi sağlık risklerine yol açabilir. Kalp hastalıkları, diyabet, yüksek tansiyon, bazı kanser türleri, uyku apnesi, eklem problemleri gibi bir dizi sağlık sorunu ile ilişkilendirilmektedir. Obezite dünya genelinde önemli bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir ve sıklığı global olarak artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütünün 2016 yılında yayımladığı rapora göre dünya genelinde 18 yaş üstü erişkin nüfusun yaklaşık %13’ü (yaklaşık 650 milyon kişi) obez olarak sınıflandırılmaktadır. Obezite oranları, yüksek gelirli, orta gelirli ve düşük gelirli ülkelerde de artmaktadır.
Obezite sıklığı, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de giderek artmaktadır. Türkiye Diyabet, Obezite ve Metabolik Hastalıklar Derneğinin 2019 yılında yayımladığı bir rapora göre Türkiye’de erişkinlerin yaklaşık %32’si yani her 3 kişiden birisi obez olarak sınıflandırılmaktadır. Türkiye, Avrupa’da obezite oranı en yüksek ülke durumundadır.
Obezitenin artışının birçok nedeni bulunmaktadır. Bunlar arasında fiziksel aktivitenin azalması, düşük maliyetli yüksek kalorili gıdaların kolay ulaşılabilir olması, yaşam tarzındaki değişiklikler, stres ve çevresel faktörler gibi etkenler yer almaktadır.
- Obezite açısından değerlendirme yaptığımızda hangi yaş grupları daha fazla risk altında?
Orta yaş ve üzeri erişkinler, obezite açısından daha yüksek risk altındadır. Metabolik hızın azalması, yaşlanmanın etkileri, fiziksel aktivite düzeyinde azalma ve genetik faktörler gibi nedenlerle, erişkinlerde kilo alımı daha yaygın olmaktadır. Öte yandan, son yıllarda, çocuk ve gençlerde obezite oranları hızla artmaktadır. Fiziksel aktivite düzeylerinin azalması, artan fast food tüketimi, aşırı şekerli içecek tüketimi ve ailede obezite öyküsü gibi faktörler, çocuk ve gençlerde obezite riskini artırmaktadır. Çocukluk döneminde başlayan obezite yaşam boyu sürebilmektedir. 18-24 yaş arası genç erişkinler bu dönemde, yaşam tarzı değişiklikleri, üniversite veya iş gibi yeni sosyal ve çevresel faktörler nedeniyle artmış obezite riski ile karşı karşıya gelmektedir.
- Dünya Obezite Federasyonunun, önlem alınmaması hâlinde 2035 yılına kadar dünya nüfusunun yarısından fazlasının fazla kilolu ya da obez olarak sınıflandırılacağı uyarısı doğrultusunda önlem amacıyla atılabilecek adımlar nelerdir?
Obezite ve aşırı kilo konusunda toplumu bilinçlendirmek, farkındalığı artırmak, sağlıklı beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivitenin önemi, porsiyon kontrolü ve kilo yönetimi konusunda eğitim vermek önemlidir. Toplumun geniş kesimlerine yönelik bilinçlendirme kampanyaları, okullarda sağlıklı beslenme eğitimi ve kamuoyunu bilgilendiren iletişim kampanyaları gibi farkındalık artırıcı etkinlikler düzenlenmelidir. Sağlıklı yaşamı teşvik eden çevrelerin oluşturulması, örneğin yaya yollarının ve bisiklet yollarının düzenlenmesi, fiziksel aktiviteyi teşvik edebilir. Okullarda, iş yerlerinde ve toplumda fiziksel aktiviteyi teşvik eden programlar ve politikalar geliştirilebilir. Sağlıklı yiyecek seçeneklerinin, taze meyve ve sebzelerin kolayca erişilebilir olduğu süpermarketlerin ve pazarların teşvik edilmesi de önemlidir. Sağlıklı Beslenme ve Etiketleme Politikaları, örneğin yüksek kalorili, yüksek yağlı, yüksek şekerli yiyecek ve içeceklerin reklamlarını sınırlayan düzenlemelerle ve besin etiketleriyle tüketiciye daha fazla bilgi sağlayarak sağlıklı gıda seçimlerini teşvik etmek mümkündür. Obezite ile mücadelede, hükûmet, sivil toplum, özel sektör, sağlık sektörü ve bireyler arasında iş birliği önem arz eder.
- Obezitenin tedavisi nasıl olmalı? Sizce ilk aşamada hangi yöntemleri izlemek gerekiyor?
Obezitenin tedavisi, çok yönlü ve bireyselleştirilmiş bir yaklaşım gerektirir. İlk aşamada yaşam tarzı değişiklikleri gelir. Sağlıklı beslenme planı oluşturmak obezitenin tedavisinde önemlidir. Bireyin yaşına, cinsiyetine, fiziksel aktivite düzeyine ve sağlık durumuna uygun olarak, dengeli bir beslenme planı oluşturulmalıdır. Fast food, işlenmiş gıdalar ve şekerli içecekler gibi yüksek kalorili ve düşük besin değerine sahip yiyeceklerin tüketiminin azaltılması, taze meyve ve sebzelerin, tam tahılların, sağlıklı yağların ve protein kaynaklarının artırılması hedeflenmelidir. Ayrıca porsiyon kontrolü, düzenli yemek saatleri ve bilinçli yeme alışkanlıkları gibi beslenme davranışları da gözden geçirilmelidir.
Fiziksel aktivite, obezitenin tedavisinde önemli rol oynar. Bireyin fiziksel aktivite düzeyi değerlendirilerek, uygun bir egzersiz planı oluşturulmalıdır. Kardiyo egzersizleri, güçlendirme egzersizleri ve esneklik egzersizleri gibi farklı türlerde aktivitelerin kombinasyonunu içeren bir plan, bireyin yaşına, sağlık durumuna ve fiziksel yeteneklerine göre düzenlenmelidir. Günlük fiziksel aktivite düzeyini artırmak için günlük yürüyüşler, merdiven çıkma gibi küçük değişiklikler de teşvik edilmelidir.
Obezite, sadece beslenme ve fiziksel aktivite düzenlemeleriyle değil, aynı zamanda davranış değişiklikleriyle de ele alınmalıdır. Bireyin duygusal yeme, atıştırma alışkanlıkları, öz disiplin ve stres yönetimi gibi davranışları gözden geçirilerek, olumlu davranış değişiklikleri teşvik edilmelidir. Psikososyal destek ve danışmanlık da obezitenin tedavisinde etkilidir.
Obezite tedavisinde, gerekli durumlarda ilaç tedavisi de devreye girer. İlaç kullanımı mutlaka uzman bir sağlık profesyoneli tarafından değerlendirilmeli ve düzenlenmelidir. Diyet ve egzersiz programlarına ek olarak kullanılır ve dikkatle izlenmelidir. Bu yöntemlerle sonuç alınamayan durumlarda etkili cerrahi tedaviler başarı ile kullanılmaktadır.
- Son 10 yılda obezitenin önlenmesi ile tedavisinde ne gibi önemli değişiklikler gördünüz?
Obezite, giderek artan bir halk sağlığı sorunu olarak kabul edilmeye başlanmıştır ve toplum düzeyinde obezite konusunda farkındalık artmıştır. Hükûmetler, sağlık kuruluşları, sivil toplum kuruluşları ve medya, obezitenin önlenmesi ve tedavisi konusunda daha fazla bilinç yaratmış ve kampanyalar düzenlemiştir. Çocukluk obezitesi, obezitenin erken yaşlarda başlaması nedeniyle büyük bir endişe kaynağıdır ve son 10 yılda çocukluk obezitesi ile mücadelede önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Okul kantinlerinde sağlıklı yiyecek ve içecek seçeneklerinin artırılması, okul tabanlı fiziksel aktivite programlarının geliştirilmesi ve ailelere yönelik eğitim kampanyaları gibi çeşitli önlemler alınmıştır. Birçok ülke, gıda etiketlemesi düzenlemelerinde güncellemeler yapmış ve tüketicilere gıdaların içerikleri, besin değerleri ve şeker, tuz, yağ gibi önemli bileşenlerin miktarları konusunda daha fazla bilgi sunulmasını sağlamıştır. Bu, tüketicilerin daha bilinçli seçimler yapmalarına yardımcı olmuştur.
Son yıllarda hastaya uygun olarak bireyselleştirilmiş ve sürdürülebilir diyet yaklaşımları, kilo verme ve obezite yönetimi konusunda daha fazla önem kazanmıştır. Ketojenik diyetler, aralıklı beslenme, düşük karbonhidratlı diyetler, bitkisel bazlı diyetler gibi farklı diyet yaklaşımları üzerine yapılan araştırmalar artmıştır. Fiziksel aktivite konusunda da önemli değişiklikler yaşanmıştır. Kardiyo egzersizlerinin yanı sıra yüksek yoğunluklu interval antrenmanlar, direnç antrenmanları ve fonksiyonel egzersizler gibi çeşitli fiziksel aktiviteler etkili bir biçimde uygulanmaya başlanmıştır.
Son yıllarda, önceden var olan orlistat gibi bağırsaktan yağ emilini geciktiren preparatlara ek olarak daha etkili yeni antiobezite ilaçları kullanıma girmiştir. GLP-1 reseptör agonistleri santral etki ile iştahı azaltıp tokluk hissini artırmaktadır. Obezite tedavisinde kullanılan cerrahi yöntemlerde son yıllarda önemli değişim yaşanmıştır. Metabolik cerrahi olarak da bilinen obezite cerrahisi, kilo kaybını hızlandırmak için kullanılan bir yöntemdir ve özellikle morbid obez hastalar için etkili bir tedavi seçeneğidir.
Öte yandan dijital sağlık uygulamaları ve teknolojileri, obezitenin tedavisinde daha fazla kullanılmaya başlanmıştır. Beslenme takibi, fiziksel aktivite takibi, davranış değişiklikleri konusunda rehberlik gibi alanlarda kullanılan dijital uygulamalar motivasyonu ve etkinliği artırmakta yararlı olmaktadır
- Tok kalmaya destek olarak kilo kaybı sağlayan ürünler hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Tok kalmaya destek olarak kilo kaybı sağlayan ürünler, obezite tedavisinde kullanılan bazı takviyeler veya besin destekleri olarak kullanımdadır. Ancak bu tür ürünlerin etkinliği ve güvenliği konusunda dikkatli olunmalıdır. Herhangi bir kilo kaybı ürünü veya takviyesi kullanmadan önce bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir. Unutulmamalıdır ki kilo kaybı ve obezite tedavisi sadece tek bir ürün veya takviye ile değil, dengeli bir beslenme planı, fiziksel aktivite, davranış değişiklikleri ve multidisipliner bir tedavi yaklaşımıyla desteklenmelidir.
Lif takviyeleri besinlerin sindirim sistemi tarafından yavaş sindirilmesine yardımcı olur ve tokluk hissini artırabilir. Lif takviyeleri, posa içeriği yüksek gıdaların tüketimi yeterli olmadığında veya lif açısından zengin gıdaların tüketiminin artırılmak istendiğinde kullanılabilir.
Protein takviyeleri tokluk hissini artırmak için kullanılan bir diğer besin maddesidir. Protein alımını artırmak isteyen kişilere yardımcı olabilir ve kilo kaybı sürecinde daha uzun süre tok kalmalarına destek sağlayabilir.
Bazı bitkisel takviyeler, tokluk hissini artırdığı iddia edilen doğal bileşenler içerebilir. Örneğin glucomannan gibi bazı bitkisel takviyeler, su ile şişerek mideyi doldurabilir ve tokluk hissini artırabilir.
Son zamanlarda yapılan çalışmalarda, bağırsak florasının obezlerde farklı olduğu, bazı bakterilerin obeziteyi kolaylaştırdığı gösterilmiştir. Probiyotikler, bağırsak florasını etkileyen canlı mikroorganizmalar olarak tanımlanmaktadır ve doğru uygulandıklarında insan sağlığı üzerinde olumlu etkileri bulunabilmektedir. Yapılan araştırmalar, bazı probiyotik suşların obeziteyle mücadelede potansiyel bir rol oynayabileceğini göstermektedir. Hafnia alvei bakterilerini ve bu bakterilerin salgıladığı ClpB proteinlerini içeren “propostbiyotik” kombinasyonu preparatın bağırsaktan GLP-1 ve PYY proteini salınımına yol açtığı, bu yolla santral sinir sisteminde tokluk hissini artırarak ve lipolizi stimüle ederek, kilo yönetimine katkıda bulunabildiği insan ve hayvan çalışmalarında görülmüştür.
Probiyotiklerin kullanımı, bireysel sağlık durumu, yaş, diyet, yaşam tarzı ve diğer faktörlere bağlı olarak değişebilir. Probiyotik kullanmadan önce mutlaka bir sağlık uzmanına danışmak önemlidir.