Prostat Kanseri Farkındalık Günü dolayısıyla açıklamada bulunan Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Talha Müezzinoğlu “Prostat kanseri dünya genelinde insidans açısından önde gelen kanserlerden biri olmaya devam ederken, mortalite oranları erken tanı ve etkili tedavi stratejileri sayesinde düşüş eğilimindedir.” dedi.
Prostat kanseri insidans ve mortalite oranlarında hem küresel hem de ülkemizdeki son trendleri tartışabilir misiniz?
Prostat kanseri, dünya genelinde erkekler arasında en sık görülen kanserlerden biri olup özellikle yaşlı nüfusta önemli bir sağlık sorunu teşkil etmektedir. Dünya Sağlık Örgütünün 2020 verilerine göre, prostat kanseri dünya çapında en sık görülen ikinci kanser türü olup, erkeklerde yıllık yaklaşık 1,4 milyon yeni vaka bildirilmektedir. Prostat kanseri insidansı, gelişmiş ülkelerde genellikle daha yüksektir; bunun başlıca sebepleri tarama testlerinin yaygın kullanımı, daha uzun yaşam beklentisi ve yaşam tarzı faktörleridir. Özellikle Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya gibi bölgelerde prostat kanseri insidans oranları yüksekken, Asya ve Afrika’da bu oranlar daha düşüktür. Türkiye’de ise prostat kanseri insidans oranları son yıllarda artış göstermektedir. Sağlık Bakanlığı Kanser Dairesi Başkanlığının 2017 yılı verilerine göre, Türkiye’de prostat kanseri insidansı yaklaşık 36.7/100.000 düzeyindedir. Bu oran, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında daha düşük olmakla birlikte, son yıllarda artan farkındalık ve tanı yöntemlerindeki gelişmeler ile tanı sayısı artmaya devam etmektedir. Prostat kanseri mortalite oranları ise insidans oranları kadar hızlı bir artış göstermemektedir. Gelişmiş ülkelerde, erken tanı ve etkili tedavi seçenekleri sayesinde prostat kanseri mortalitesi giderek düşmektedir. Örneğin, ABD’de prostat kanseri mortalitesi son 20 yılda %50’ye varan oranlarda azalmıştır. Türkiye’de de prostat kanserine bağlı ölüm oranları dünya ortalamasının altında olup yıllık yaklaşık 7.1/100.000 erkek prostat kanseri nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Ancak yine de prostat kanseri, Türkiye’de erkekler arasında kanser ölümleri sıralamasında üçüncü sırada yer almaktadır. Prostat kanseri için önemli risk faktörleri arasında yaş, aile öyküsü, etnik köken ve yaşam tarzı yer almaktadır. Özellikle 50 yaş üzeri erkeklerde prostat kanseri riski belirgin şekilde artmaktadır ve 70 yaş üzerindeki erkeklerde insidans zirveye ulaşmaktadır.
Sonuç olarak, prostat kanseri dünya genelinde insidans açısından önde gelen kanserlerden biri olmaya devam ederken, mortalite oranları erken tanı ve etkili tedavi stratejileri sayesinde düşüş eğilimindedir. Prostat kanseri tarama ve tedavi stratejilerinin bireyselleştirilmesi, gereksiz müdahalelerden kaçınılması açısından önem taşımaktadır.
Prostat kanseri tedavisi gören hastalarda yaşam kalitesini korumak için dikkat edilmesi gereken temel hususlar nelerdir?
Prostat kanseri tedavisi gören hastalarda yaşam kalitesini korumak, dikkat edilmesi gereken birçok temel faktörle mümkün olabilir. Bu sürecin kimi temel unsurları beslenme, kemik sağlığı ve ruh sağlığıdır. Beslenme, tedavi gören hastalar için önemli bir faktördür. Özellikle antioksidanlar, lifli besinler ve omega-3 yağ asitleri açısından zengin bir diyet önerilmektedir. Çalışmalar özellikle meyve, sebze, tam tahıllar ve balık tüketiminin prostat kanseri tedavisindeki hastaların genel sağlığına katkıda bulunduğunu ve tedavi sürecini desteklediğini göstermiştir. Ayrıca, doymuş yağlar ve işlenmiş gıdalardan kaçınmak, inflamasyonu azaltarak kanserle mücadeleyi destekleyebilir. Dengeli bir diyetin, hastaların genel sağlığına olumlu katkılar sağladığı ve tedavi yan etkilerini azaltmada etkili olduğu görülmektedir. Kemik sağlığı, özellikle hormon tedavisi ve radyoterapi gören prostat kanseri hastaları için önemlidir. Bu tedaviler, kemik yoğunluğunda azalmaya ve osteoporoz riskinin artmasına neden olabilir. Son araştırmalara göre, kalsiyum ve D vitamini takviyeleri, kemik sağlığını korumada ve osteoporoz riskini azaltmada önemli bir rol oynamaktadır. Sonuçta sadece prostat değil tüm kanserler için sağlıklı beslenme hem korunmada hem de tanı sonrası dönemde çok önemlidir. Ayrıca, düzenli egzersiz ve direnç antrenmanları da kemik yoğunluğunu artırarak kırık riskini azaltabilir. Yine egzersiz hem yaş hem kanser tedavileri ile ilintili olan sarkopeniyi de düzeltmektedir. Güncel kılavuzlar, hormon tedavisi alan hastaların kemik sağlığı için düzenli takip ve tedavi almasını önermektedir. Ruh sağlığı, prostat kanseri tedavisinin etkileriyle başa çıkmada hayati bir unsurdur. Son yıllarda yapılan çalışmalar, kanser tedavisinin psikolojik etkilerinin depresyon ve anksiyete gibi mental sağlık sorunlarına yol açabileceğini ortaya koymaktadır.
Prostat kanseri için önemli risk faktörleri arasında yaş, aile öyküsü, etnik köken ve yaşam tarzı yer almaktadır. Özellikle 50 yaş üzeri erkeklerde prostat kanseri riski belirgin şekilde artmaktadır ve 70 yaş üzerindeki erkeklerde insidans zirveye ulaşmaktadır.
İleriye baktığınızda, prostat kanserinde önümüzdeki on yılda hasta sonuçlarını önemli ölçüde etkileyebileceğine inandığınız yeni araştırma alanları nelerdir?
Prostat kanserinde önümüzdeki on yılda teşhis ve tedavide önemli etkiler yaratacağı düşünülen araştırma alanları hızla gelişmektedir. Bu alanlar hem erken tanı yöntemlerini iyileştirmeyi hem de tedavi seçeneklerini kişiselleştirerek daha etkin hale getirmeyi hedeflemektedir. Öncelikle, likit biyopsi kullanımı ve genetik testlerin gelişimi büyük bir potansiyele sahiptir. Kan, idrar veya diğer biyolojik sıvılar aracılığıyla tümöre ait DNA’nın tespit edilmesiyle kanserin varlığı belirlenebilir. Likit biyopsiler, özellikle agresif prostat kanserlerinin erken tespitinde kritik bir rol oynayabilir ve hastaların daha invaziv yöntemlere maruz kalmadan izlenmesini sağlar. Bu teknoloji ayrıca, tümör heterojenitesini analiz etme ve tedaviye yanıtı gözlemleme yeteneği ile prostat kanseri yönetiminde kişiselleştirilmiş tedaviye geçişi hızlandırabilir. PSA’nın sınırlamalarını aşabilecek daha güvenilir tarama yöntemleri üzerinde çalışılmaktadır. Tedavi alanında ise immünoterapiler, özellikle kontrol noktası inhibitörleri ve CAR-T hücre tedavileri ön plana çıkmaktadır. İmmünoterapilerin prostat kanserinde klinik başarıları sınırlı olsa da, gelecekte tümör mikroçevresinin modifikasyonu ve kanser hücrelerinin immün sistemden kaçış mekanizmalarının daha iyi anlaşılmasıyla bu tedavilerin etkili hale gelmesi beklenmektedir. Özellikle PD-1/PD-L1 ve CTLA-4 gibi kontrol noktası inhibitörleri üzerine yapılan çalışmalar umut vadetmektedir. Ayrıca, DNA onarım genlerinde mutasyon taşıyan prostat kanseri hastalarına yönelik PARP inhibitörlerinin kullanımı, BRCA mutasyonuna sahip hastalarda etkili bir tedavi seçeneği olarak gelecekte daha yaygın hale gelebilir. Tedavide bir diğer gelişme ise radyoterapinin hassaslaştırılması ve hedefe yönelik radyoterapi yaklaşımlarıdır. Stereotaktik radyoterapi (SBRT) gibi yeni teknikler, yüksek doz radyasyonu daha kısa sürede hedefleyerek, prostat kanseri tedavisinde yan etkileri azaltırken etkinliği artırmayı amaçlamaktadır. Ayrıca, tedaviye dirençli prostat kanseri vakaları için moleküler hedeflere yönelik yeni ilaçların geliştirilmesi ve kombinasyon tedavilerinin uygulanması da araştırma alanlarında büyük bir potansiyel taşımaktadır.
Dünya Sağlık Örgütünün 2020 verilerine göre, prostat kanseri dünya çapında en sık görülen ikinci kanser türü olup, erkeklerde yıllık yaklaşık 1,4 milyon yeni vaka bildirilmektedir.